Dün akşamdan beri düşündüğüm bir konu var.
Nasıl anlatsam? Neyi örneklesem? diye aklımı kurcalıyor. Zihnin bu oyunları,
her daim bizimle haberin olsun. Dün yazdığım yazıda da söylediğim gibi “ben
başkasından satın almam” artık benim için doğru değil. Enteresan bakış açımla
herkes her şeyi bir güzel de satın alıyor, sonra da kendisine aitmiş gibi
hayatına uyumlandırmaya çalışıyor...

Onların bize verdiği o kadar çok ders var ki
aslında görmek istediğimiz zaman. Almaya gönüllü olduğumuz zaman. Oğlum bana
bunu kanıtladı. Başkalarından aldığım bir gerçeklikle aylardır oğlumun
üzüldüğünü, kendisine haksızlık ettiğimizi düşündüğünü, onun adına bizim
verdiğimiz kararı sorguladım durdum. Bunu yaparken de üzüldüm tabi. Çünkü dedim
ya; başkalarından bir güzel bu duyguları satın almıştım. Hem de verdiğim
kararla ilgili tek bir çekincem olmadığı halde!
Günlerce neden sorguladım, hele bir de
beklemediğin, değer verdiklerinden gelince iyice anlamsızlaşıyor bu durum.
Oturmuyor bir yere. Çünkü gerçekte incinen sen değilsin, daha altı yaşında bir
çocuk... Epey üzüldüğüm bir dönem geçti gitti, oğlumun, yaşamın ve kendi
deneyimlerimiz adına da önemli, hayatta bir kez oluyor. Tekrarı olmayan bir
süreç...
Gerçek bir karmaşa, o kadar yöntem falan,
devreye sokuyorum yok, zihin bir kere devreye girdi mi kolay kolay gitmez de
oradan. Ondan sonra çırpın dur. Anlamaya, anlamlandırmaya çalış. Cevaplar zaten
tıkalı. Kendi içinde, kendini yiyip bitirirsin. Kaldı ki cevap da istemiyorum,
bir sürü bahane sıralanacak. Önemi olan “yalan” acısı... Gitmiyor, acıtıyor
da... Sıkışıp kalmıştım.

Karşımda duran altı (pardon artık 7 olduJ )
yaşındaki ufaklık, dersini vermişti bana. “Benim için o kadar da önemli değil!”
Ve işin güzeli gerçekten önemsemediğini anladığımdaki mutluluğumdu.
İstemsizce onun aslında yaşamasını istemediğim “yarışma hissi”nden kolaylıkla sıyrılmasına yol açmıştı bu deneyim. Hem de ben anlatmadan, üstüne herhangi bir bilgi vermeden, zorlamadan, öylece kendiliğinden bunun ne kadar anlamsız olduğunu kavrayabilmişti. İstemsizce kendini içinde bulunduğu bu durumdan yine kendi çabasıyla çıkmıştı. Hem de bana güzel bir ders vererek J Bundan sonraki yaşamında da böylesi seçimlerin sahibi olabilmesi, kendi kimliğiyle hayallerine ulaşabilmesi için başka neler mümkün?
Çocuklara aşılanan rekabet duygusu, daha
minicik yüreklerindeki kocaman hayallerini durduruyor. Her çocuk büyüyecek,
yürüyecek, okuyacak, yazacak... Bedenlerinin kuralı bu zaten. Ben onlara,
onların incinmesine yüreklerine daha şimdiden “arkadaşını geçmelisin”
duygusunun yerleşmesine de kıyamıyorum. Bireysel olarak her biri bu sonsuz
seçeneklerin içerisinde bir yerlere gelecek, buna neşe, mutluluk ve kendi
olarak ulaşabilmeleri için neler mümkün?
Bugün buna ulaşabilmek adına anlattım bunları
sana, yiyip bitirme kendini. Bu anlamda duyguların, düşüncelerin, üzüntülerin, sevinçlerin,
başarıların, kaygıların hepsi sensin; senin seçimlerin...
Bu noktada açığa çıkan, yaşanan ne varsa senin
seçimlerinle şekillendi. Bir diğer rol sana sadece olanı göstermekte; senin
görmediğini sana sunmakta. Alıp kabul edebilir ya da yoluna devam edebilirsin.
Burada doğru yanlış da yok. Hepsi senin seçimlerinle örülüyor. Miniklerimizin
hayatları da. Burada da doğru yanlış yok. İçine kendine nasıl iyi gelirse?
Satın almayın onların hayatları adına, bırakın kendiliğinden aksın; neşeyle,
mutlulukla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız Bizim İçin Çok Değerli..