27 Ekim 2015 Salı

Armağan...

Sosyalleşme davranışlarımızdan arkadaşlık edinme takılıyor bugün zihnime. Nerede, nasıl başladığının önemli olmadığı bu ilişkiler zincirinin her bir halkasının değeri, yaşama ekledikleri, eksilttikleriyle bütünü oluşturuyor.

Yaşamın bu en vazgeçilmez destek mekanizması, aynı zamanda insanın kırgınlıklarının, en acıtanın kaynağına da dönüşebiliyor. Dedim ya nasıl başladığı değil de, sonlandığı takılıveriyor akıllarda. Zamanın bir yerinde en değer verdiğin olurken; bir anda dönüşen ve artık yüzünü bile görmek istemediklerine dönüşebilme potansiyeli her birimiz için var.

Tam da ben artık uzaklaştım dediğimiz noktada ortaya atılan bir cümle ya da bir karşılaşma anında hissedilen sinirlilik durumu. Sevmekten vazgeçer mi insan? Sevginin o kadar kolay şekil değiştirebildiğini düşünmüyorum. Ya değer vermek? Verdiğin değerlerin balon köpüğü kıvamında olması sağlar bu kadar sığlığı...

Her bir katkı sunan, değerdir kendi adıma. Her birine bana öğrettikleri için minnettarım, çözemediğimse kendimce bir karmaşa. Görmeyi reddettiğim bir gerçeklik. Sarf ettiği bir cümlede kendimi yakaladığım dostumun, kendinde yarattığı düşmanlığın resmi. Mesele ona göstermek belki de. İşte tam bu noktada kendine dönüşün en büyük adımı. Onun bana gösterdiği ne?

Bu kendinde görmeyiş aslen, varlıksal olarak kişinin kendinde de bir körlüğü tanımlıyor. Bana kızdığı her an aslında kendine kızdığının, sinirlendiğinin farkındalığında değil. Ben ona kızdığımda onun bana, beni gösterişinde körlüğümün başlangıcı.

Kişinin karşısında her bir varoluş, aslen kendi içerisinde bir düğüm. İyi-kötü. Her birimizde aslen kendimiz. Dünyanın sana, seni gösterme biçimi. Alıp kabul edebilme niyetinse, yaptığın bu davranışta değişimi onaylama da senin ellerinde. Dışında gelişen her bir olayın tetikleyicisi olarak hayatına davet edeceklerini belirleme şansı aslında.

Hiç özlemiyor muyum? Özlüyorum. Hayatıma giren her bir giden, öğrettikleriyle var etti. Doğru-yanlış, güzel-çirkin ben’leri yepyeni düşünme alanlarına hazırladı. Şu an halen yaşamda beraber olduklarımsa öğretmeye, deneyimletmeye devam ediyor.


Yaşamın bu döngüsü ruhumun aynalarına götürüyor beni. Sadece tanımak değil, kendimi bana tanıtmak anlamında. Karmaşık değil, basit bir ilişkiler zinciri sadece görmek isteyene sunulan bir armağan…

Fot: Kuzey Mert Demiroğlu

22 Ekim 2015 Perşembe

Düğümler


Yaşamın hızlı ilerleyişinde kaptırıp gidiveriyor akış. Uzun zaman yazmak gelmedi içimden. Politik olmayı seçmiyorum, bir görüşüm var elbette. Bunun sınavları üzerinden giden yaşanamamış hayatların eksildiği bir dünya yorgunluğu. Tarifsiz kalıyor kelimelerim yetmiyor. Daha birey odaklı yazmak, hikayelerimin odağı aslında.

Gözlemek, gözlediğini aktarmak adına çıkıyor benim cümlelerim galiba. Uzun zaman ara verdim içinden çıkılmaz sandığım düğümlerimin arasında çırpınıyordum. Karar verme zamanı geldiğinde karasızlık bir seçim değil, bahanelerin gerçekliği.

Bunlardan sıyrılıp kendin olabilmekse dürüstlüğün ilk adımı belki de. Yavaşça, sakince, dengede kalarak kararlar verme aşamasında ilerlerken. Dönüp duran hayatın içerisindeki rollerimi sorguladım. Zor bir sürecin ötesinde, kendinle kalabilmenin; kendine bakabilmenin, sorgulamanın, çıkışlar bulabilmenin sancısı sardı tüm bünyeyi.

Yok öyle denge “ha deyince” gelmiyor. Elbet destek lazım. En büyük yalanlar kendine söylenenler, gerçekleri gösterecek birileri elbet lazım. O zaman da devreye sevgili arkadaşım Ebru İnderesi Mutlugiriverdi yeniden. İnsan yaşamına değen her alanda bir başkasının yaşam desteği var aslında. Kimi saniyelik girip çıkarken, kimisi de uzun vadede aralıklı olarak yaşamlara değinip, dokunuyor.

Düğümlere takılı kalan yaşantıma yepyeni bir çalışmayla girdi Ebru. “Elementlerin dansı”. Yaptığımız çalışmanın bende bıraktığı izlerini tarif etmek adına başladım yazmaya yeniden. Artık zamanı geldi diye düşünüyorum.

Böylesi çalışmaların ruhsal anlamda katkılarının değeri tarifsiz. Seviyorum ben bu yöntemleri. İnsanları bambaşka alanlarda daha önce hiç deneyimlemediği bir yaşamın sınırlarına ulaştırıyor. Kendinle böylesine dürüstçe yüzleşebilmek zor olsa da, gerçekte var olanın yeniden düzenlenmesi anlamında önem taşıyor. Yaşam sorgulama noktasında deneyimlerin katkılarını bir kez daha gözler önüne seriyor. Kendini görmek insanı bir başka yönden aydınlatıyor. Tabi gerçek kendinle tanışmaya hazırsan.

Bir de  “bu dünyadaki en iyi insan benim. Benim dışımda herkes kötü, her şeyi de onlar yapıyor” gibi düşünce kalıbı içerisinde sıkışmış bir yaşam sürüyorsan.  O zaman  bu çalışmayı kesinlikle öneririm. Dürüstçe karşına gelen “sen” bu dünyadaki dengeni de toparlamaya gönüllü zaten. Biraz çaba da elbet senden gelecek.


Ben de çözülen düğümler anlamında süreç halen tamamlanmadı. Bazı alanlarda ilerleme hızlı olurken, bazılarıyla ilgili aşmam, toparlamam gereken dağınıklar halen mevcut. Onlar için de zaman gerekiyor. An be an değişimin güzelliği kucaklıyor.


Yaşamda düğümler bizler onları hayatımıza davet ettiğimiz müddetçe var elbette. Sonrası mı? Düğümleri tek tek keşfedip, çözmeye başladığın anda seninle yola devam ediyor....

devamı

8 Ağustos 2015 Cumartesi

işin anahtarı...

Dünyanın yaşam için bizlere sundukları, bizim yok ettiklerimizle beraber süregelenler hep bizlerle ilgili. Kendimizden farklı bir alanda yaratımlar değil, buranın içinde yaptıklarımızdan ibaret aslen yaşam. Bir başka coğrafyada olması da pek fark yaratmıyor.
Kızgınlık, kırgınlık, aşk, sevgi, düşmanlık pek çok duygunun özünde de yer alan bir hiyerarşi var aslen yaşamlarımızda. kimini öne çıkartmakta çok zorlanmazken kimiyle baş etme korkusu durdurur bizi. Yine korkudan işleyen bir gerçeklik. Temelde dayanan aslen kendini durdurma değil, o adımı attıktan sonra yaşanabilecek olanların ağırlığıdır. Belki bugüne kadar seninle olan tüm dünya değişiverecek, belki de düşündüğünün tam tersi çıkacaktır karşına. Yine de o adım atılamaz. İnsanca hissedilenler, cesaretle atılacak olanın önüne set çeker oturur.
Farkındalıklar da böyledir. Bir an gelir nasıl görmediklerini, göremediklerini sorgularsın. “Yaşam sizin de sayenizde böyle” demek istersin. Durursun. Durmak da yerinde bir karardır. Herkesin farkındalık süreci kendince ilerler. Kendince şekillenir bilirsin. Senin bir adımda ulaştığın, onun 10 yıllarını alabilir. Ya da senin hala sürdürdüğün bir gelişim onda bir anda çözümlenebilir.
Bilim alanlarını sorgulamam bilimin kendisini de severim. Çünkü başlangıç bilimselliğe dayansa da her birinin hikayesi bir hayale dayanır. Yaşamda salt kurallardan söz etmenin imkansızlığı neredeyse ispat edildi. İnsan davranışları sorgulanamaz bir düzeyde farklılık gösteriyor. Bu da yaşamların içerisinde farklılaşmayı destekliyor aslen. Herkesin aynı olmasının imkansızlığı çeşitlendiriyor dünyayı.
Yalnız akıl, öğrenilmiş, öğretilmiş olanla öylesine meşgul ki, kendi içinden yeryüzüne taşanı atlayıveriyor zaman zaman.  Dünyaca adlandırılan değişim, kendi kabuğunda sahibini sürekli uyaran bir rahatsızlık olarak kalıveriyor hayatlarda. Oysa yaşam değişim. Bedenler de değişim aslında, direnen zihnin aksine değişim her birimizin seçimi olabilecekken öğretilmiş olana katı bağlılık, bağımlılık durduruyor onu.

Olması gereken adımlar yönünden değil. Kalıcı olarak sabitlenenler belirliyor artık yaşamı. Değişim isteyenlerle, değişime direneneler arasında kalakalan bir alan burası artık. Bunun da tek bir ilerleyişi yok her şeyin üstünde böyle bir gerçekliğin oluşabileceğine olan ümit belki de işin anahtarı…

devamı

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Zaman

Gülümseyen bir yüzle güne başlamak. Bugün gülümsetenleri düşünmek ve öylece devam etmek güne. Daha gülümsetecekleri değil, hemen hayallere gitmesin zihinler... Şimdiye kadar olanlar; sevdiğiniz birini uzun bir aradan sonra ilk kez görmek, çocuğunuza ilk kez sarılmak, sevgilinizle ilk zamanlar, tatile ilk başladığınız gün....

Aslında hayatta ne kadar çok başladık, ilk zamanın heyecanında. Yaşamın en güzel yanı hep başlaması yeniden. Takılı kalmadan süren bir yolculuk o aslında. “Zamanı durduramazsın” diye başladı bugün anlatan...

“O hep akacak olan. Seninle beraber, senin de dışında. Uzun ya da kısa ölçüt değil aslen senin de içinden akan. Sonsuza giden, hayatı sunan. Seninle daralan; sonra da genişleyen. Nerede başladı, nerede biter bilmeden süren. Onun muhteşemliği devam edişinde saklı. Getirip götürdüklerinde değil...”

Kararan, daralan süreleri düşündürttü yeniden. Zaman hediye. Geleniyle gideniyle. Kızgınlıklar geçici, her bir varlık ayrı bir öğrenilmişlik, ayrı bir hediye. Seni gelenle yüzleştiren, geçmişe götüren, geleceğe hazırlayan. Bir zaman bir yerde takılı kalmışlığın sonsuzluğu. Düşünceler uçuşan, herkesten gelen bir yerde takılı kalan izlerin keşfedilişi.


Zaman yaratır….

Fot: Hande Demiroğlu- Eskişehir Masal Şatosu
devamı

SYMRNAİZ BÜTÜN HAKLARI SAKLIDIR. ©2014

TASARIM-GULTASARİM