18 Şubat 2014 Salı

Küçük bir sorgulama...


Her türlü yargının altında ezilerek yaşamanın, ağırlığını hissediyorum yaklaşık iki haftadır. Blog yazma fikrinin ortaya çıktığı günden bu yana her gün yazı başına oturup kalkmanın kararsızlığı içerisindeyim. Bugünler dahilinde yaşadığım olumsuzluklar ise oldukça arttı. Artık Merkür etkisi midir, yoksa başka yıldızlar mı etkiler bilemiyorum ama tam bir karmaşanın içerisinde buluverdim kendimi. Bir de üzerine yaşanan yoğun bir grip durumu tuz, biber ekiverdi üstüne. Bir anda öğrendiklerimi unutuvermiştim. İnsanoğlu tembellik alışkanlığı ile kendini zorlama durumundan oldukça uzaklaşıyor gündelik yaşamda. Ya da zor geliyor; uğraşmak didinmek. Hele ki özne olmayı gerçekten kabul ediyorsan, yönettiğin yaşamın gidişatında zorluklar karşına çıktıkça kaçmak mı, uğraşmak mı arasında kalakalıyorsun? Seçeneklerimi kendimin sınırlandırdığı bir dönem yaşadım son iki haftadır. Öğrendiklerimi hakikaten unutmuşçasına, sinirlendim; soruda kalmayı reddedip yargıları birbir sıralayıverdim. Kızgınlığımın beni alt etmesine de bir güzel izin verdim. Mutsuzluğu büyük bir keyifmişçesine kabul ettim yeniden. Salladım, bağırdım, çağırdım...Sonuç mu? Bedenimin anlatmak istediklerini dinlemeyi reddederek bir güzel harcadım zamanı. Hem de iki koca hafta boyunca. Şimdi geriye dönüp bakınca. “Ne yaptım ben?” diyorum. Bu kadar mı seçeneksizdin. Aslında “hayır”. Sadece biraz durup nefes alıp, devamını getirmek istediklerim için alan boşaltmak, farkındalığımı sağlamak adına bedenim yaşattı tüm bunlar, ben de sevgili ruhumla ona inanılmaz bir zevkle eşlik ettik. Bu yorgunluk, hissizlik, sevgisizlik, kızgınlık döneminin bana öğrettikleri, anlatılmayacak kadar çok. Sevginin her şeyi çözebilecek bir sihir olduğunu anlamak için, biraz sürünmek gerekiyor. Bu doğru, ancak bunu kolaylıkla hayatımıza sokmak da bir sonsuz seçeneklerden sadece biri. Bir işi severek yapmak, çocuğunu, eşini sevmek ve daha binlercesi. Bir çiçeği koklarken yaşanan hazzın tarifi var mı? Çevremdeki olumsuzluklarla , olumsuz olmayı tercih ettim iki hafta boyunca ve fark ettim ki; bu yola çıktıysan mutsuzluk seçenekler arasında değil; keyif alarak yaşayabileceğin onca güzellik varken, zamanını boşa harcamak ise insanoğlunun lüksü değil. Bu  elbet farklı bir bakış açısı ama mutlu olmayı seçmek, kendi hayatını doğru ve yanlışlarıyla olduğu gibi kabul edip sadece kendinle yarışmak. Başkalarının sahip olduğu yaşam arayışlarında olumlu ya da olumsuz tarafta olmayı seçmek bizlerin ellerinde değil; onlar kendileri belirledikleri yaşamları aynen bizim olduğumuz gibi kabul ederek yaşıyorlar. O hayatlara her ne kadar yakın gibi dursak da; apaçık uzağında olsak da her birey seçeneklerini, seçimlerini kendisi belirliyor. Bu yaşam içerisinde olup olmamak da tercih sahibine kalıyor doğal olarak. Kendi yaşantımda var olmayanlar için suçu başkalarına atmayı uzun zamandır bıraktım; kendi sorumluluğunun bilincinde olan insanlar arasında yer almak önemli bu yaşamda. Kendi ellerinle tutmak, kendi ellerinle kazanıp- kaybetmek, seni niye sırtlayayım demek bazen, herkesin sorumluluğunu kendine iade etmek belki de... Korktukları için bu yola çıkamayan çok insan tanıyorum ben, sadece suçu başkalarına atarak tüm ömürlerini tüketebilecek bireyler tanıyorum. Sadece kendilerine sunulsun yaşam, onlar hiç çalışmadan başkaları üzerinden arttırıp durmak istiyorlar servetlerini –ki buna duygusal beklentiler de dahil. bugün en azından bir kez, yaşamınızı ve yaptıklarınızı sorgulayın istiyorum ben; dürüstçe, yalansız... Gerçekten kendi hayatınızın sahibi misiniz? Yoksa başkalarının bakış açılarıyla kurduğunuz bir aldatmacanın sözde özgürü müsünüz?

Share

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız Bizim İçin Çok Değerli..

SYMRNAİZ BÜTÜN HAKLARI SAKLIDIR. ©2014

TASARIM-GULTASARİM