Anlatmaya çalışırken kaçırdığım alansal boşluklarım oluyor. Anlatmak
istenilen tam anlamıyla akmıyor; tanımlanamıyor. Basitlik kaygısı ağır
bastığında ya da anlaşılmayacak dürtüsü devreye girince karışıyor kelimeler.
Gitmiyor ulaşılmak istenene. Zamanın birinde farklı bir yazış biçimi gelişti
benim adıma. Ben ona “Sorularla Evrenim” diyorum. Ben soruyorum o anlatıyor
bana. Sanki yüzyıllık birikmişlik, ağaçtan, topraktan, sudan, insandan,
hayvandan kısaca her yerden dökülüveriyor gibi. Ben seviyorum bu aslında
olmayanla sohbetimi. Göremediklerim görünür oluyor; fark edemediklerim fark
ediliyor.
Hayalleri seviyorum ben, hayaller bir adım ötesi. Kendinle çıktığın
zaman yolunca sana eşlik eden iticiler. Hayallerim sınırsız benim, öyle olunca
bu delice gelmiyor mesela bana. Ya da bu tür bir delilik tercih sebebim
oluveriyor. Fark ettim ki kaygılarla baskıladım onu. Durdurdum ne zamandır.
Bugün az önce internette takip ettiğim bir sayfada eklenen yazıyı görünceye
kadar...
Sormak, sorgulamak bizlere ait. Birkaç gündür bu süreci yaşadım yalnız
artık şunu biliyorum ki değişmesini istiyorsan, değiştirecek yolu da bulursun.
Biliyorum ki bu yollar da bir tane değil. Denedikçe aktarıyorum. Ben bugün
soran tarafta olup alacağım yanıtları paylaşmak yolunu seçiyorum.
Herkesin seçimlerinin olduğu bu coğrafyada birbirimizi incitmenin
değerini merak ediyorum... Soruyorum... Kendine yapılmasını asla
onaylamayacağın pek çok davranışı bir başkasına yapma cüretini soruyorum mesela
bugün.
Ağırlık altında kalmak gibi.
Senin olan tarafla dengenin kurulamaması. Karşıyı ayrı görme, görürken
uzaklaşma. Bir diğer olarak seçmek belki de. Kolaylaştırıcı yanı ispat etme; kendini,
davranışın haklılığını, geçmişte tuttuğun kızgınlığın patlaması, aşırı sevme,
beklentiler, geriye dönmeyen ilgi göstermeler
vs. milyarlarca sebep var. Sıralaması da yok bunun, kendiliğinden açığa
çıkan, ilişkileri kopma düzeyine getiren bir gürültü örneği. İletişimin sıfır
noktası. Anlamsızlığın tanımı.
Basit anlaşma prensiplerinin
ortadan yok oluşu da denilebilir. Küçük ölçekte zararı sadece duygusal boyutta
kalırken; genele bakıldığında toplumsal olarak hissedilen acı, korku, endişenin
büyük ölçekteki yansımaları. Toplumsal olan büyüklük geneli de etkileyen bir
durum. Kızgınlık bir kişide değil; sayıca daha fazla mesela. Bunu genele
vurduğunda açığa çıkan yük de öyle.
Taşıyıp sırtlayabiliyor musun?
Zor...
Değiştirebiliyor musun? O da
zor...
Burada atlanılan asla
değişmeyecek olması ihtimalinden işleyen zihninin seni kandırması. Senelerdir
değişmeyenin katılığının vücut bulması. Her bir değişkenin, benzer biçimlerde
hayata katılıp sonra ayrılması. Yine bütünsel de genele yayılan olumsuz
duygular.
Oysa böyle devam etmesi
gerekmiyor ya da en azından kendince değiştirebileceklerin vardır elinde. Bir
bakın etrafına olmasını istemediklerini (aklına ilk neler geliyorsa; mesela
gereksiz uzayan olumsuz konuşmaları, gülümsemeni engelleyecek derecede çok
çalışmayı, omuzlarına yüklenen yapman gereken işler listesini vs...) bir bir hafiflet
hayatında; çıkartabildiklerin varsa, çıkart sana katkılarına teşekkür ederek...
Zorunluluktan bulunduğun
ortamlar azaldığında hafiflersin. Soğuk havaya mı uyumlanamıyorsun izin ver
bedenin uyumlasın seni. İzin vermek yaşamın akış noktası. Delip geçmeden, yara
almadan akıp gitmesine izin ver.

Kendinde iyileştirdiğin yine
sen olarak gelir unutma...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız Bizim İçin Çok Değerli..