Hikayeler uzar gider. Bu yaşamın içerisinde,
açılan açıldıkça değişen... Bir tren garındaki soluk ışığın aydınlığında, her
ayrılığın verdiği acının yüreğe baskıladığı duruşta saklanır. Yaşam dönüşür
kendiliğinden evrilir. Zamana uydurur kendini. İnsanları da devre
uyumlu yapar. Alışan insan, yeniyi de alıp kabul ediverir hemen. Geçmiş söner,
ışığın tiz loşluğunda.
Doğrular, yanlışlar katıdır buralarda. Kabul edilir ya
da reddedilirsin bu sayede. “Sınırlar yok” derler ya; inanma en katı sınırların
arasında örülen duvarlar içinde sıkışmış benlikler duruyor.
Kendi bile nerede olduğunu bilemeyenlerin
durumlara yorumlarını dinler, sadece izlersin. Hoş bir hayal sınırların
olmayışı, farkların olmayışı... Yine de umut vazgeçmez, olura inanır.
Yeryüzü acı çekiyor bugünlerde. Daha bir fazla
hissediyorum... Toprağa düşen her bir yitip gitme yeşermiyor. Koyulaşan,
kuruyan gün gibi gelecekte soluyor.
Değişir mi?
Her bir ağırlığın yükünden ezilen “hayır”
diyor. Çoğunluk o aslında. O her “hayır” deyişinde yük daha da ağırlaşıyor.
Paylaşsak kolaylaşır mı?
Herkesin yolu farklı, kendine göre kurtuluş
şansı. Paylaşmak da kolay değil ki. Kendiyle kurduğu dünyada yaşama hediyeler
sunmak, onu da ödüllendirmek. Doğaya özenip sıfırlanarak her gün yeniden
başlamak. Engellenemeyen güzelliğe açmak ruhunu.
Sahip olma kolaylığı mı var olana değer
biçmeyi zorlaştıran? Alınan her bir nefeste yaşamanın verdiği huzuru doldurmak
bedene. Fiziksel zorlanmaların içinden geçip kendi benliğine dönüş yoluna
girmek. Arayışlar arasında sıkışmadan sonsuz seçeneklerle doldurmak hayatı.
Bembeyaz doldurdu doğa, anlatmak istercesine. “Vazgeçmiyorum,
hiç durmadan yeniliyor; kendimi yeniden yaratıyorum” dercesine.
Oysa biz hep aynı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız Bizim İçin Çok Değerli..